FATMA ZEHRA AKYİĞİT

İşte yeniden isimsiz durak, seninleyim.

Kafamın bir köşesinde hep uzaklara bakan dalgın seslerim diğer köşesinde ifadesini kaybetmiş hislerim… İçime işleyen şu karanlık soğuğun yan etkisidir belki. Ruhum içre kanım heykel gibi kaskatı kesildi nicedir. Ne desem yankılanıp geri dönüyor ne anlatmaya çalışsam yine kayboluyor. Kürek çekmeyi düşünmek bile boşa gidiyor sanki. Üşeniyorum. Şu anda bu bankta oturmuş isimsiz bir tramvayı bekliyorsam (!), bu bile zahmetsizce beklentisizce öylesine bir burada bulunuş sadece. Oysa bu durağa gelinceye kadar neler neler yaşamıştım hem de tadını çıkara çıkara azmederek… Anlamı ne?

Durgun havamı bozmaya cüret eden bu esinti de nereden çıktı? Gözlerimin önünden sürüklenip az öteye doğru giden boş paketin içindeki çubuk krakerleri kim yedi? Ben yemeye üşendiğimden neredeyse kaç gündür aç olduğuma göre, buraya gelen başka yolcular da mı var? Uzun zamandır kimseyi görmemiştim. Demek biri burada isimsiz tramvayı beklerken çubuk kraker yedi, hmm. Şimdi burada değilse belki de ben buraya gelmeden önce beklediği tramvaya binip gitmiştir.

İşin aslı, böyle ümitsiz gibi hareketsiz durmamın sebebini düşünüyorum. İsimsiz tramvay velev ki gelecek olsa hani geleceğini kesinlikle biliyor olsaydım binmek için, varmak için, var bulunduğum o yerde yaşamak için yeteri kadar merakım, isteğim, inancım var mı diye soruyorum. O kadar olsaydı bütün bunları düşünmek bile zaman kaybı olurdu. Çoktan yolun yolculuğun hayallerine sarılmış olurdum. Neredee?! Baksanıza, soğuk tabiatlı bembeyaz ayranı bile daha çok soğutsun diye bardağa attığınız buz gibi, üşeniyorum erimeye. Hani ayran biter, buz hâlâ erimez ya, öyle.

Sıcak memleketler bile güneş tutulmasından ve soğuk hava klimasının başını ağrıtmasından muzdarip. Buz erise ne erimese ne, ben gitsem ne kalsam ne…?

Üşeniyorum işte, hep bir korku hep bir ümitsizlik şu siyahların ve eksi derecelerin müsebbibi.

Gün ışığı! Biliyorum şu anda gökyüzündesin ama başım öne düşmüş gözlerim toprağa, ayağa kalkmıyor ufkum inatla yasını tutuyor henüz ölmemiş yarının. Düne kırgın ve düne hasret bugün. Hâlâ.

Gün ışığı! Okşa başını şu isimsiz durağın, o ne kadar feryat figan ederse etsin, okşa. Bir mum ışığı kadar bile dokunabilse sıcaklığın, yeter. Belki bu yıl belki son yıl bile olsa, üşenerek bile olsa, erir belki buzlar.

Ümit mi bu?

Karanlığın tam göbeğinde bir yıldız, zemherinin tam solunda bir doğum günü pastası mumunun cılız ışısı…

Gitmek…


Yorum bırakın

BİŞNEV DERGİ sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et