AYŞENUR ÖZDEN, BİŞNEV DERGİ 1.SAYI YAZ 2021

Vedalar yorar insanı. En son birine ne zaman veda etmek zorunda kaldın? Hayır hayır aklına ilk gelen bir sevda bahsi olmasın. Demek istediğim, en son ne zaman bir ayrılığa mecbur bırakıldın? Gidenin arkasından yerle yeksan olmak makul mü? Vedalar hep birinin gitmesiyle mi mümkün olur? Bilinmezlik.
Bundan birkaç yıl önce bir vedaya tanık oldum. Çaresizliği izledim acıdan sindiğim köşemde. Gidenin olmadığı vedalar ne ağırmış meğer. Hatırlıyorum, mecburiyetler silsilesinde incecik bilekleri sallanıyordu ruhsuzluktan. Vedası bir başkasına değil canınaydı sanki. İçi çekilmişti. Ürperdim. Hayatım boyunca izlediğim en zarif andı belki de. Kelimelerin tükendiği, feryat etmeye bile hakkı olmayan birinin hakkı gözettiği bir yerde yanına yaklaştım usulca. Sustum önce. Benim izlediklerimden sonra konuşmaya halim kalmamışken o yaşadığı şeyin altında nasıl da ezilmiştir diye iç geçirdiğim anda nefes alışverişinin sesini duydum nihayet. İlk ses, “İyi misin?” Sessizlik. “Peki ne olacak şimdi, nereye gitti?” Öfkeli ani bir cevap. “Gitmedi o, mecbur bıraktılar.” Sessizlik. Çöktüğümüz yerde onun bakışlarını takip ettim. Yanında ben varken karşısındaki boş duvara içini haykırır gibi bir hali vardı. Gururu ayaklar altında çiğnenmiş birinin zarifliğini görmek, içimin bilmediğim bir heyecanla ve dehşetle kaplanmasına sebep oluyordu. Avuçlarımın içine aldım narin ellerini. Sesim dışarı çıkmazken kendi içimde onunla konuştum saatlerce. “Bırakma kendini. Sana yeminler edemem, sözler veremem geleceğe dair, ben de sanıldığı kadar güçlü olmayan bir insanım nihayetinde. Basit, etten ve kemikten. Ama yanında olma gayretindeyim. Geceleri hıçkırıkların duyulmasın telaşına kapılmak zorunda değilsin veyahut bu yüzden ısırdığın parmakların incinmek zorunda kalmaz belki de. Başını okşar ve sana her şeyin olduğu gibi kalmayacağını ve elbette geçeceğini hatırlatırım. Sana geçmişten daha güzel günler vaat edemem evet ama umudunu yitirmemen için dualar ederim Allah’a. Hem yol olursun belki bana. Bir hataya meyletmişken dost sillesine tebessüm eder ve kimsesiz hissetmem sayende. Sana yarın toz pembe diyemem ama ye’se kapılmaman için elinden tutarım. Zaten ben zannedildiği kadar gülen biri de değilim aslında. Sayısız nimetler içinde olan birinin şükürsüzlüğü var üzerimde. Velev ki nimetten sayılmayan bir hayat gelir akla. Öyleyse var olmak lüksü şükre bahis gelmez öyle mi? Saçmalık. Sana bulanık sularda berraklar vaat edemem fakat diyorum ya işte ıraklara uğurladığın gönlüne ferahlıklar dileyebilirim yaratandan. Biliyorum, içinde duvarları bilinmezliklerden örülmüş ve yıkılmak bilmeyen kıyametler var, ben de yorgunum aslında. Sana neşesi bol sohbetler veremem belki ama güzel şeylerden de bahsedebilirim. Mesela, hava kararınca pencereden süzülen sokak lambası ışığında eşya silüetleri arasında gezinmek çok keyifli oluyor ya da pembe bir gökyüzünde bir kuşun uçuşuna hayranlıkla bakarken özgürlüğe duyulan özlem insana bilinmez bir huzur veriyor. Ya özlemek huzurlu olan ya da anmak aslında özlenen Yaradan’ı. Ruhun meyledişlerini anlatmaya dalmayacağım şimdi de. Hem sen de yorgunsun, bin yıllık türküler sinmiş kulaklarına.” Sustum nihayet. Saate denk geldi gözüm. Vedanın üzerinden on dakika geçmişti yalnızca. Ancak ben, bu yere çakılmış ve zaten bu yerde var olmuş gibi hissediyordum. Konuşmamaktan dudaklarım birbirine yapışmış ve ışığı kapanmıştı gündüzün. Uyuşukluğumu yaşarken kafamın içinde tanık olduğum veda filmi başa sardı her bitişinde ve şu satırlar döküldü dilimden:
“Vedasını ederken alnını öpüşünde gözlerini yummuştun ya hani,
Alnını öperken onun gözlerinden akan yaş, senin yüzüne süzülmüştü hani.
Bak o yaş bu gece de yüzünü ıslattı.”
Veyahut yaşamışken tanık oldum zannediyordum. Kafamın içinde o güne gidip üçüncü bir kişi olarak yaşamak tekrar ve tekrar o günü ve ıslanmak aynı gözyaşının altında.


Yorum bırakın

BİŞNEV DERGİ sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et